yaşlılarda beslenme

Yaşlilarda Sık Görülen Sağlık Sorunları ve Beslenme Önerileri

Yaşlılık, önüne geçilmesi mümkün olmayan, fiziksel ve ruhsal güçlerin bir daha yerine gelmeyecek şekilde bozulduğu bir süreci kapsar. Dünya sağlık örgütü 65 yaş ve üzerini yaşlı olarak kabul etmektedir. Yaşlılıkla beraber bazı hastalıkların prevelansında da artış görülmektedir. Bu hastalıklar bazıları şunlardır;

  1. Hipertansiyon

Damar içerisisindeki kanın damar duvarına yaptuğı yüksek basınca hipertansiyon denir. HT, modern toplumsa sık görülen sağlık sorunlarından biridir ve prevelansı da yaşlanan nufüsla beraber paralel olarak artmaktadır. Yaşlılarda HT’un sık görülmesinin nedenlerinden biri arterin elastikiyetini kaybetmesi, kolojen dokunun azalmasıyla birlikte kan basıncının da artmasıdır. 60 yaş üzeri erkeklerin ortalama % 65’i, 70 yaş üzeri kadınların da % 75’inde HT vardır. HT kardiyovasküler hastalıkların da birincil risk faktörüdür. 65 yaşına ulaşan normotansif bireylerin 20-25 yıl daha yaşadıkları takdirde yaşam boyu HT gelişme olasılığı % 90 olduğu gösterilmiştir. Yüksek sodyum tüketimi de yaşla beraber arterlerdeki sertlik gelişmesini hızlandırır. Diyetinde sodyum miktarını azaltan bireylerin damar sertliğinin de azaldığı görülmüştür. Sabahın erken saatlerinde dalgalanan kan basıncının diğer saatlerdeki dalgalanmalara göre felç-inmeyle daha fazla ilişkili olduğu bulunmuştur. Sabahın erken saatlerinde yaşanan kan basıncındaki 10 mmHg’lik artış göreceli inme riskini % 22 arttırır.

Fazla tuz tüketiminin kalp damar sağlığını olumsuz etkilediği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle sağlıklı bireylerin günlük tuz tüketimi 5 gramı geçmemelidir. Kalp damar hastalığına sahip bireylerde tuz tüketimi daha da azaltılmalı ve kişinin durumuna göre hekim tarafından belirlenmelidir. Özel bir durum yoksa yemekler az tuzlu olarak tüketilmeli ve diğer tuzlu besinlerin (kraker, cips, turşu, salamura besinler vb.) tüketiminden kaçınılmalıdır.

  1. Osteoporoz (Kemik Erimesi)

Osteoporoz, kemik kütlesinin kaybı, kemik dokusunun yapısının bozulmasıyla karakterize en sık görülen kemik hastalığıdır. Her 3 kadından 1’i ve her 5 erkekten 1’inde osteoporotik kırık riski bulunur. Genelde kemik kütlesi 20’li yaşların sonuna kadar artar ve otuzlu yaşlardan sonra kemik kaybı başlar. Kadınlarda menapoz öncesi ve sonrası dönemde bu süreç daha da hızlanır. 80 yaş üzerinde kadınların % 70’inde osteoporoz gelişebilir.  Hamilelikte yeterli düzeyde kalsiyum alınmaması da osteoporozu hızlandırır. Yaşa bağlı olarak osteoblastların çoğalma potansiyelinde azalma, artmış parathormon düzeyleri, azalmış D vitamini nedeniyle osteoporoz riski de artar. Bazı endokrin nedenler (hipogonadizm, hipertiroidi, hiperparatroidi, cushing sendromu, diyabet) de osteoporoz gelişme riskini hızlandırır. Osteoporoz da hiç bir tedaviyle kemik yoğunluğu artmaz. Tedavideki asıl amaç kemik mineral yoğunluğunu korumak ve kaybı minimuma indirmektir. Kalsiyum ve D vitamini kombinasyonu osteoporoz tedavisinin temelini oluşturur.

Osteoporoz risk faktörleri; 50 yaş üzerinde olmak, kadın olmak, beyaz ırktan olmak, erken yaşta (45 yaş altı) menapoza girmiş olmak, çok fazla doğum yapmış olmak, erkeklerde testesteron düzeyinin azalması, günlük yetersiz D vitamini alımı,  sedanter yaşam, aşırı alkol ve kafein tüketimi, bazı ilaçların (epilepsi, meme kanseri ilaçları, kortizon, proton pompa inhibitörleri vb.) sürekli kullanımıdır.

Osteoporozlu bireylerde süt ve süt ürünleri, et-yumurta-kurubaklagil, taze meyve-sebzeler, ekmek-tahıl grubu aynı öğünde yeteri kadar olmalıdır. Kalsiyumun emilimi için mutlaka D vitaminine ihtiyaç vardır. D vitamininden zengin süt, yumurta, somon, uskumru gibi yağlı balıklar tüketilmelidir. Kemik mineralizasyonu için magnezyum, çinko, bakır, gibi metaller ve K vitamininin yeterli alımı önemlidir. Her gün 2-3 porsiyon süt ve süt ürünleri tüketilmeli, süt ürünlerini sevmeyen bireyleri diğer kalsiyum kaynaklarına ( kılçıklı sardalya, kara lahana, bamya, chia, susam vb.) yönlendirilmelidir. Kalsiyum alımı yetersiz ise takviye kullanımı sağlanmalıdır.

  1. Kanser

Kanser bir çok nedene bağlı olarak gelişen ciddi bir rahatsızlıktır. Ülkemizde en sık görülen hastalıklar arasında 2.sırada yer alır. Günümüzde konulan kanser teşhislerinin yaklaşık yarısı 70 yaş üzeri bireylere konmaktadır. Yaşlılarda kanser insidansının, yaşlanma ile oluşan moleküler değişiklikler, bağışıklık sistemi yetersizliği, yaşlı dokuların karsinojenlere duyarlılığının artması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Yaş ilerledikçe hücre aktivitesi bozulması ve hücrelerin yenilenme sistemlerinin deforme olması da kanser insidansını arttırır.

Kanserden korunmak bazı küçük yaşam  tarzı değişiklikleriyle de mümkün olabilmektedir.  İdeal vücut ağırlığında olmak ve bu ağılığı korumak hastalıkları önlemede çok önemlidir. Her gün 5-7 porsiyon teze meyve ve sebze tüketmek gerekir. Haftada en az iki kez kurubaklagiller de soframızda olmalıdır. Rafine gıdalardan uzak durmak da kanser hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Pişirme yöntemlerine dikkat etmek gerekir. Kömürde yapılan ızgara, kızartma, tütsüleme yöntemleri tercih edilmemeli ya da minimum düzeyde tüketilmelidir. Pestisit içermeyen, kontaminasyonlardan arınmış güvenli gıda seçimi de çok önemlidir. Yiyecekler uygun koşullarda saklanmalı ve küflenen çürüyen besinler tüketilmemelidir. Sigara ve alkol tüketiminden mümkün olduğunca kaçınmak gerekir. Egzersiz yapılması da serbest radikal oluşum riskini azaltarak, kanserden korunmada önemli oranda fayda sağlar.

  1. Bilişsel fonksiyon bozukluğu (Alzheimer, Parkinson)

Alzheimer hastalığı demansın en önemli sebeplerinden biri olarak gösterilen nörodejeneratif bir hastalıktır. En önemli risk fatörlerinden biri yaştır. Yaşlı bireylerde alzheimer görülme riski her 5 yılda bir 2 katına çıkmaktadır. Bir çok çalışmada kadınların erkeklere oranlara 2 kat daha fazla alzheimer riski taşıdığı bulunmuştur fakat nedeni net olarak tanımlanamamıştır. Kafa travması yaşayan kişilerde nörohasara yol açması sonucu alzheimer riski daha fazla bulunmuştur.

Alzheimer hastalarında A vitamini ve beta-karotenin düşük olduğu görülmüştür. Beta-karoten yüksek hafızayla ilişkilidir ve ağırlıklı olarak havuç başta olmak üzere turuncu sebze ve meyvelerde bulunur. Akdeniz diyeti tüketen toplumlarda alzheimer riski düşük bulunmuştur. B grubu vitaminleri oksidatif stresi ve homosistein konsantrasyonunu azaltarak alzheimerın önlenmesine katkıda bulunur. Yapılan araştırmalar B6, B12, folik asit, suplemanlarının homosistein konsantrasyonunu azaltarak bilişsel fonksiyonu ve hafıza işlevini geliştirdiği bulunmuştur. Kolin de yumurta, süt ve et ürünlerinde bulunan, hafıza üzerine etkileri olan bir besin maddesidir.

Alzheimer hastalarının haftada 2 kez balık tüketmesi önemlidir. Her gün 5-7 porsiyon taze meyve ve sebze tüketmek içerdikleri antioksidan ve biyoaktif bileşenlerle alzheimer hastalığında fayda sağlar.

Sağlıklı ve zinde günler dileriz

Diyetlif