KANSEROJENLER BESLENMEMİZİN NERESİNDE

Kanser ve Beslenme

Tükettiğimiz katkı maddeleri, tarım ilaçları, işlenmiş gıdalar, doğru koşullarda depo edilmemiş gıdalar, değişen beslenme ve besin hazırlama yöntemleri, fiziksel aktiviteden uzak yaşama alışkanlıkları, basit karbonhidrat ve doymuş yağ ağırlıklı beslenme, obezite… Sizlere daha bir sürü tanımlanmış, suçlanmış, çalışmalarla sonuçları kanıtlanmış nedenler sıralayabilirim kanser için. Ama öncelikle kanserin gelişimini ve bilinmeyen kısımlarını biraz açalım.

Kanser yıllarca süren hücrenin çoğalma özelliğinin bozulması, fonksiyonlarını kaybetmesi ve sonsuz bölünebilme kapasitesine sahip olan tümöral yapıya dönüşmesi olarak özetlenebilir. Burada kanser yapıcı etkenlere yıllarca ve yüksek dozda maruz kalınması gerekliliğininin altını çizelim kanserden bahsederken. Yani sadece birkaç kez ve düşük dozlarda karşılaştığımız her kanserojen madde vücudumuzda kansere neden olmaz. Kanser, kanserojen maddeye maruz kalma ve bunu takiben vücudun bağışıklık mekanizmalarının yeterli gelmediği uzun bir süreçte dokuda meydana gelen bozulmalar ile oluşur.

Yaşam Alışkanlıkları Ne Kadar Etken?

Kanserin bir nedeninin de aile fertlerimizden aldığımız genetik kodlarda zaten var olan potansiyelin olduğu hep söylenmektedir. Bu bilgi doğru fakat çarpıtılmış bir bilgidir. Son zamanlarda yapılan çalışmalara göre kanser genetik geçişli olmasından daha çok yaşam alışkanlıklarımıza bağlı bir hastalıktır.

Yapılan çalışmalarda kanser gelişimine direkt etki eden birkaç faktörü şu şekilde özetleyebiliriz; hareketsiz yaşam ve obezite, aşırı doymuş yağ ve basit karbonhidrat tüketimi, işlenmiş et ürünleri tüketimi, aşırı kırmızı et tüketimi, posadan yetersiz beslenme, yeterli miktarda sebze ve meyve tüketmeme, alkol sigara tüketme, kalitesiz uyku düzeni.

Beslenme düzeninde kanserojen olarak adlandırılan maddeler ile ilgili doğru bilinen yanlışlar;

Düşünülenin aksine organik besinlerle beslenmenin, soya gibi fitoöstrojen kaynaklarının aşırı miktarlarda tüketilmesinin, sürekli vitamin-mineral, besin maddesi, antioksidan madde takviyelerinin kullanımının kanseri önleyici etkinliği kanıtlanmamış; aksine bu tüketimlerinin abartıldığı durumlarda kanser riskini artırabileceği söz konusu olmuştur.

Gıda sanayinde kullanılan tüm katkı maddeleri ve koruyucular kanserojen değildir, bu tür maddelerin çoğunluğu güvenilir dozların oldukça altında miktarlarda besinlere eklenir ve kanser riskini artıran etmenlere sahip değildirler. Ayrıca kanser gelişimi ile ilişkilendirilen bazı tatlandırıcı maddelerin de yine kanser gelişimi uyaran etkilerine rastlanmamıştır.

Kanserden korunma adına ne yapılmalı?

Kanser gelişiminin 1/3’ü beslenme ilintili olarak bildirilmiştir, bu nedenle her zaman “ne yiyorsanız o olursunuz” mottosunu takip etmeli ve sağlıklı beslenme adına radikal kararları bugün vermeli ve uygulamalıyız. Düşündüğünüz kadar köklü ve büyük değişiklikler sizleri beklemiyor aslına bakarsanız, bizim geleneksel mutfağımız oldukça antikarsinojenik mesela!

Mercimek köftemiz kanserden koruyan dünya lezzetleri arasında adını yazdıralı birkaç sene oldu. Günlük beslenmemizde yeterli miktarda sebze-meyve ve tam tahıla yer verdiğimizde, aşırı doymuş yağ tüketimini önlediğimizde, zeytinyağı, omega 3 gibi kansere karşı koruyucu yağ kaynaklarını yeterli miktarda beslenme düzenimizde bulundurduğumuzda, gereksinimimizin yukarısında kırmızı et veya işlenmiş et ürünleri tüketmemeye özen gösterdiğimizde, besinlerimizin depo ve hazırlama koşullarına sağlıklı dokunuşlar yaptığımızda kanserden korunmuş oluyoruz aslına bakarsanız.

Eğer bu küçük değişimleri sağlarsak zaten enerji dengesini sağlayarak ideal vücut ağırlığımızı korur ve besin gereksinimlerimizi başka herhangi bir takviyeye gereksinim duymadan karşılamış oluruz.

Sağlıklı ve zinde günler dileriz

Diyetlif